Sex Hikayeleri

2 yıl önce - Admin Ekledi - 6796 Kez Okundu

Bana sikişmeyi abimler öğretti

Bana sikişmeyi abimler öğretti

Annem ve babam boşandıklarında, ben daha 2 yaşındaymışım. Ben annemin yanında kaldım. Babam inşaat mühendisidir ve daha boşanmalarının üstünden 1 ay geçmeden yurtdışına çalışmaya gitmiş. Ogün bugündür de sürekli yurtdışında çalışır. Nadiren Türkiye’ye geldiğinde kısa sürelerle görüşürdük. Hayatımda o kadar az yer alıyordu ki, özleyecek kadar bile tanımıyordum onu. Yine de her ay düzenli olarak arkadaşlarımın aldığının 3-4 katı kadar para göndermeyi ve özel günlerde hediye için ekstra para göndermeyi asla ihmal etmiyordu. Sanırım onun sevgisini gösterme şekli de bu şekildeydi.

Annemle aramız hep çok iyi olmuştur. Annemin bana olan sevgisi ve yaklaşımı sayesinde, boşanmış ailelerin çocuklarının yaşadığı sorunları hiçbir zaman yaşamadım. Annem, çok başarılı ve aranan bir plastik cerrahtır. Anneme öyle hayrandım ki, okul hayatım başlar başlamaz, onun gibi bir doktor olabilmek için kendimi derslere gömmüştüm resmen. Zaten hiçbir zaman çok güzel bir çocuk olmamıştım. Daha 8 yaşındayken dişlerime o iğrenç teller takılmıştı. Saçlarım ise arkadaşlarımınki gibi düz yada sadece hafif dalgalı değil, tam anlamıyla kıvır kıvırdı. Saç rengim siyaha yakın olsada, tenim peynir gibiydi ve en ufak bir şeyde o kadar kızarıyordum ki, kimseden bir şey saklamama imkan yoktu. Tek güzel denebilecek yanım, babamdan aldığım koyu mavi gözlerimdi. Ne yazık ki kitaplara olan aşırı düşkünlüğüm sayesinde, daha 13 yaşımda şişedibi gibi gözlükler takmaya başlamıştım bile. Görünüşümdeki bu içler acısı durum ve annem gibi başarılı bir bilim kadını olma isteğim ile daha o yaşımda, yaşıtım kızlarla aramda uçurum kadar farklar oluşmaya başlamıştı. Onlar ilk sevgililerini edinmiş, yavaş yavaş cinselliklerini keşfetmeye başlamışken, ben deli gibi lise giriş sınavlarına çalışıyordum. Sonuç olarak, çok iyi bir fen lisesini birincilikle kazanmıştım.

Bu arada annem çalıştığı hastaneye yeni tayin olan başhekimle birlikte olmaya başlamış ve o yaz evlenme kararı almışlardı. Kerim amca 45 yaşında, yani annemden 4 yaş büyüktü. O da daha önce bir kez evlenmiş ve o evliliğinden üniversitede okuyan ikiz oğulları vardı. Annemin evliliği ve benim yeni okuluma başlamamla, yavaş yavaş hayatımın seyri de değişmeye başlamıştı. Okuduğum okulun kuralları gereği yatılı okumak zorundaydım. Başlarda her haftasonu anemi görmek için eve gidiyordum, ama dersler ağırlaşmaya başladıkça, git gide daha az gider olmuştum.

Yaz tatilinde, annemle her sene yaptığımız gibi Kuşadası’ndaki evimize tatile gitmiştik. Kerim amca da önce kendi oğullarıyla Marmaris’te tatil yapmış, sonra da bir haftalığına bize katılmıştı. Tatil dönüşü dişçi kontrolümde sonunda o tellerden kurtulacağımı öğrenmek bana müthiş bir hediye olmuştu. Böylece lisedeki ikinci yılıma tellerim olmadan başlamıştım. Bu arada ben her ne kadar o zamanlar hiç farkında olmasam da, ergenlik bana yaramış, resmen çirkin ördek yavrusundan kuğuya dönüşmeye başlamıştım. Artık tellerin olmadığı inci gibi bembeyaz dişlerim vardı. Bütün arkadaşlarımın aksine bir tane bile ergenlik sivilcem yoktu. Küçükken peynire benzettiğim soluk tenim, şimdi belirginleşmeye başlayan göğüslerim ve yavaş yavaş güzelliği ortaya çıkan popomla birleşince, gözlere bayram yaptıracak bir görüntü ortaya çıkartır olmuştu. Saçlarımın kıvır kıvır hali ise, uzayıp sırtıma doğru döküldükçe parıl parıl parlayarak, her yerde gözleri üzerime toplar olmuştu. Artık okul dışında ve ders çalışmadığım zamanlarda da gözlüklerimi takmıyor, onun yerine lenslerimi kullanıyordum. Sonuç olarak, 16 yaşımı doldurduğum yaz, bana bakan erkeklerin yanında güvende olamayacak kadar sexy bir çıtıra dönüştüğümden habersizdim.

Ertesi yaz da yine annemle birlikte yazlığa gitmiştik. Tatilimiz çok güzel geçiyor, anne kız birlikte çok eğleniyorduk. Bir gün öğleden sonra, annem yan komşumuz Selime teyzelere geçmiş, ben de arka bahçemizde, havuzun kenarında, şemsiyenin altında uyukluyordum. Site çok iyi korunduğu ve güvenlik şifresini bilmeyen kimsenin eve giremeyeceğini bildiğimden, bikinimin üstünü çıkarmıştım. Sadece küçücük turkuaz renkli bikini altımla, sere serpe yatmış, MP3-Çalarımdan müzik dinliyordum. Bir an garip bir hisle gözlerimi açmamla, yerimden sıçramam bir oldu. Karşımda iki tane adam, gözlerini dikmiş, yiyecek gibi bana bakıyorlardı. Şokun etkisi birkaç saniye sürmüş, öylece karşımda duran bu iki devasa adama bakakalmıştım. Neden sonra, yarı çıplak olduğumu hatırlayarak, yanımdaki Pareomu alıp, üzerime geçirdim. Pareo yere kadar uzanan bir yelek şeklindeydi ve ne yazık ki beyaz şeffaf kumaş vücudumu gizlemekten ziyade, çok daha da sexy görünmesini sağlıyordu. Ancak ben bunu anlayabilecek kadar cinsel konularda aydınlanmış değildim henüz.

Adamlardan, kaşında Piercing olanı, öne bir adım atıp, “Görmeyeli küçük kız kardeşimize neler olmuş böyle!” diyerek beni kucakladı. Kollarının arasında resmen ilkokul çocuğu gibi kalmıştım. Sert vücudu ve karnıma değen çok daha sert bir çıkıntı beni sersemletmiş, daha bir cevap veremeden, adamlardan diğeri, daha efendi görünümlü olan, onun yerini almış, beni kendi sertliğine bastırarak kucaklamıştı bile. Sanki özellikle önlerindeki sertliği hissetmemi ister gibiydiler. Üvey abilerimi (Evet, Ulaş ve Burak üvey abilerimdi ve annemle babaları evlendiğinden beri en fazla 3 veya 4 kez görmüştüm onları.) karşımda görmeyi beklemediğim gibi, böyle sıcak bir merhabalaşmayı hiç beklemiyordum.

İkisi de oldukça yakışıklı, boylu poslu ve oldukça yapılı erkeklerdi. Kerim amcanın anlattıklarından aklımda kaldığı kadarıyla, asla sevgili sıkıntısı çekmediklerini biliyordum. Ulaş fotoğrafçılık okumuş ve şimdi de ünlü bir moda dergisinde çalışmaya başlamıştı. Burak ise mimarlık okumuş ve bir arkadaşıyla birlikte kendi ofislerini açmışlardı. Bizimle hiçbir zaman Kuşadası’na gelmedikleri için, burada olmalarına çok şaşırmıştım. “Sizin burada ne işiniz var?” diye sordum. Burak yüzünde hiç inandırıcı olmayan sahte bir üzüntü ifadesiyle, “Yoksa minik kardeşimiz bizi gördüğüne sevinmedi mi?” diyerek takıldı bana. Yüzündeki ifade o kadar komik duruyordu ki, kendimi tutamayıp güldüm ve “Neden sevinmeyim, sevindim tabi! Ama şaşırdım, siz hiç gelmezdiniz de bizimle tatile, o yüzden!” diye geveledim.

Ulaş, “Babamın ısrarlarına çok daha önce boyun eğmeliydik!” diye mırıldandı. Ben ne demek istediğini sormak için dönüyordum ki, Burak, “Abiye hoş geldin öpücüğü yok mu?” diyerek beni kucakladı ve dudaklarımdan öpmeye başladı. Şaşkınlıktan hiçbir tepki verememiş, öylece kalakalmıştım. Ben beynimi toplamaya çalışırken, birden bir kucaktan diğer kucağa geçmiş, bu sefer Ulaş tarafından öpülüyordum. Onların ellerinde oyuncak bebekten farksızdım adeta. O kadar ufacık kalıyordum ki yanlarında, şaşkınlığımı atıp çırpınmaya başladığımda hissettiklerini bile sanmıyordum. İçerden annemin ve Kerim amcanın sesleri gelmeye başladığında, Ulaş halen dudaklarımdan öpüyor, Burak da sertliğini arkama yaslamış, saçlarımı yana alarak resmen ensemi emiyordu. Ben bir yandan çırpınıyor, bir yandan da bacaklarımın arasında oluşan sıcaklığın sebebini anlamaya çalışıyordum ki, bir anda kendimi havuzun içinde buldum.

Ağzımdan burnumdan sular çıkartarak kafamı sudan çıkardığımda, havuzun kenarında durmuşlar, kahkahalarla bana gülüyorlardı. Sinirden elim ayağım titriyordu. O anda sinirden tüm vücudumun kıpkırmızı kesildiğini adım gibi biliyordum. Tam ağzıma geleni saymaya başlayacakken, annemin ve Kerim amcanın hemen arkalarında olduğunu gördüm. Dilimin ucuna kadar gelen küfürleri yutarak, Kerim amcaya, “Hoş geldin!” dedim ve sinirle havuzdan çıkıp, havlu arama zahmetine girmeden koşa koşa kendimi odama attım. Ilık bir duş alınca biraz kendime gelmiştim. Duştan çıktığımda annem geldi odama. Bir yandan saçlarımı tararken, bir yandan da Kerim amcanın da kendisinin de büyük bir aile olarak birlikte daha fazla vakit geçirmek istediklerini, iki tane abimin olmasının onu ne kadar mutlu edeceğini, hiçbir zaman tek çocuk olmamı istemediğini, ama şartların öyle gerektirdiğini anlattı. Kerim amca da Ulaş ve Burak ile aynı konuşmayı yapmış ve onlar da bir kız kardeşleri olması fikrinden hoşlandıklarını, birlikte vakit geçirmekten memnun olacaklarını söylemişler. Sonuç olarak, annemi üzmek istemediğim için ve bu yaşananların muhtemelen aptalca bir eşşek şakasından ibaret olduğuna inanmak istememden dolayı, bu olayı büyütmemeye karar verdim ve anneme hiçbir şey anlatmadım.

Akşam hep birlikte şık bir restorana yemek yemeğe gittik. Üzerime beyaz üzerinde sarı puantiyeleri olan straplez elbisemi giymiş, ayağıma da beyaz düz sandaletlerimi giymiştim. Elbisenin etekleri dizimden bir karış falan yukarıda bitiyor, rüzgar estikçe uçuş uçuş dalgalanıyordu. Bu elbiseyi Kerim amca doğumgünü hediyesi olarak Yunanistan’dan getirmişti. O yüzden o akşam özellikle onu giymek istemiştim. Ama Ulaş’la Burak’ın yüzlerindeki ifadeyi görünce, geri dönüp kot pantolonumu giymek için büyük bir istek duymuştum. Yemek çok keyifli geçiyordu, Ulaş da, Burak da, bir sürü komik hikaye anlatarak hepimizi eğlendiriyor ve benim tedirginliğim de iyice kayboluyordu.

Bir ara birinin, “Müge!” diye seslendiğini duyup kafamı çevirdiğimde, eskiden yanımızdaki villada oturan arkadaşım Gökhan’ı gördüm. Sevinerek kalkıp yanına gittim. Boyunun uzaması ve hafif hafif çıkmaya başlayan sakallarını saymazsak, hiç değişmemişti. Eski günlerin özlemiyle sıkı sıkı sarıldık, ayak üstü biraz sohbet ettik. Ailesiyle birlikte yemek yediklerini, burdan çıkınca ortak bir arkadaşımızın çalıştığı kafeye gideceğini söyleyerek, beraber gitmek isteyip istemediğimi sordu. Ben de, “Olabilir, ama bir annemlere sorayım, başka planları var mı? Mesaj atarım sana!” diyerek telefonunu aldım. Masaya döndüğümde, az önceki eğlenceli havadan eser yoktu. Burak da, Ulaş da çıt çıkarmadan oturuyor, sinirle yemeklerini tırtıklıyorlardı. Annem ve Kerim amca ise hiçbir şeyin farkında değil, işle ilgili bir konuda konuşarak yemeklerini yiyorlardı. Ben anneme, eğer burdan sonra bir planları yoksa, arkadaşımla birlikte gidip gidemeyeceğimi sordum. Annem, Gökhan ile çok iyi anlaştığımızı ve uzun zamandır birbirimizi görmediğimizi bildiğinden kabul etti. Ben de Gökhan’a mesaj atarak, yemeğini bitirdiğinde çıkabileceğimizi söyledim.

O gece çok eğlendik, tüm eski arkadaşlar bir araya gelmiştik. Eve geldiğimde saat neredeyse 03:00’e geliyordu. Tatil bölgesi olduğu için bu saat hiç de anormal değildi aslında, ama annemler o akşam erken yatmışlardı. Evde tüm ışıklar kapalı olduğundan, ben de ses çıkarmamaya çalışarak odama çıktım. Odam annemin odasına çok uzaktı, çünkü yüksek sesle müzik dinlemeyi çok severdim ve o da kitap okurken, yada çalışırken rahatsız edilmek istemezdi. Sonuç olarak benim odamda top patlatsam da gürültüden rahatsız olup uyanmaları söz konusu değildi. Keyifle odama girip ışığı açmıştım ki, gülümsemem yüzümde donup kaldı. Üvey abilerim yatağıma uzanmış, beni bekliyorlardı. Üstelik üzerlerinde havuzda giydikleri şortlardan başka bir şey yoktu.

“Benim odamda ne arıyorsunuz?” diye çıkıştım, ama tek kelime etmediler, öylece bana bakıyorlardı. Ben tekrar, “Odamda ne işiniz var? Kendi odanıza gitsenize!” diye çıkıştım. Sabahki olay aklıma gelmiş, tekrar sinirlenmeye başlamıştım. Ulaş, “Buraya gel küçük kardeş, konuşup anlaşmamız gereken bazı konular var!” diyerek bileğimden tutup beni yatağa, yanlarına çekti. Ben, “Ne yapıyorsun, bırak beni!” diyerek debelenirken, Burak birden dudaklarıma yapışarak, neredeyse üstüme çıktı. Artık kımıldayamıyordum, üstelik ağzım da Burak’ın ağzı tarafından istila edilmişti. Nefes bile alamıyordum. Nefes almaya fırsat bulduğum kısacık bir an ağzımı açıp tam çığlık atacakken, dilini ağzımın içine sokmuş ve deli gibi öpmeye başlamıştı yeniden. Ben tekrar bacaklarımın arasında aynı sızıyı hissetmeye başlamış, ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Islandığımı hissediyor ve bu yüzden utanıyordum. Halen takatsizce kurtulmaya çalışsam da, artık içten içe bitsin istemiyordum.

Burak dudaklarımı bırakarak, kulak mememi emmeye başlamıştı. Onun boşalttığı ağzımı ise anında Ulaş doldurmuş, dilimi yakalamış emiyordu. Artık debelenmeyi bırakmıştım. Görüşüm bulanıklaşmaya başlamış, aldığım hazla bilinçsizce inlemeye başlamıştım. Burak elbisemin yandaki fermuarını açarak aşağı doğru sıyırmıştı elbisemi. Göğüslerim henüz sütyen takmamı zorunlu kılacak kadar büyümediğinden, elbisenin sıyrılmasıyla limon büyüklüğündeki göğüslerim ortaya çıkmıştı. Burak hiç duraksamadan kendine en yakın olan göğsümü ağzına almış, aç bir çocuk gibi emmeye başlamıştı. Göğsümün tamamını ağzına alıyor ve deli gibi emiyordu. Hemen sonra Ulaş da dudaklarımı bırakıp, “Sabahtan beri bu anı bekliyorum!” diyerek diğer göğsüme ağzını dayadı. Ben zevkten çıldıracak hale gelmiş, sessiz sessiz inliyordum. Artık küçücük külotum sırılsıklam olmuştu. Amımın üstünde bir el hissettiğimde, ıslaklıktan utanarak bacaklarımı sıkı sıkı kapatıp, tekrar debelenmeye başlamıştım ki, Burak, “Küçüğüm, bırak seni mutlu edelim!” diye mırıldandı. Aynı anda bir el daha bacaklarımın arasına girerken, Ulaş da, “Ne olur karşı koyma artık, aklımızı kaçırmamızı mı istiyorsun?” diye mırıldandı. Dudakları boynumda ve kulak mememde geziniyordu.

O an benim için haz alma ihtiyacı öyle hayatiydi ki, daha fazla direnemedim. Bacaklarım iki yana ayrıldığı anda, bir el küçük külotumun içine girip amımı avuçlamıştı. Aynı anda elin sahibi olduğunu anladığım Ulaş inleyerek dudaklarıma yapışmıştı tekrar. Bense artık direnmek şöyle dursun, belimi kaldırarak amımı eline doğru bastırmaya çalışıyordum. Sonra ikisi de üstümden kalkıp, beni de ayağa kaldırdılar. Yüzüm aldığım hazla kızarmış, hafif terlemiştim. Elbisem belime kadar sıyrılmış, öpülmekten ve emilmekten kızarmış küçük memelerim dim dik duruyordum karşılarında. İkisi de yatağın kenarında oturmuş, aç gözlerle bana bakıyor, elleri memelerimde, belimde ve göbeğimde geziniyordu. Sonra elbiseyi yavaşça aşağıya çekerek, üzerimde sadece küçük külotumu bıraktılar. Bir süre bacaklarımı okşayıp, beni o şekilde seyrettiler, sonra yavaşça arkamı döndürdüler ve küçük ama diri götümü okşamaya başladılar külotumun üstünden. Ne yaptıklarını görmeye çalışıyordum. Külotum biraz götümün arasına sıkışmış, götümün yanakları yarı yarıya açıktaydı. Bir anda iki yanımda da iki ağzı hissetmemle zevkten neredeyse bayılacaktım. İkisi de usulca acıtmadan ısırmıştı götümün iki yanağını. Tenim iyice pembeleşmiş, her yanım cayır cayır yanıyordu. Neye ihtiyaç duyduğumu bilmesem de, o ihtiyaçla kıvranıyordum.

Sonra beni tekrar çevirip, külotumu yavaş yavaş sıyırdılar. Henüz tam olarak tüylenmemiş olsam da, o yaz başında annemle birlikte ağda yaptırmaya başlamıştım ve bebek gibi pürüzsüzdüm. Külodum çıkıp da, pürüzsüz pes pembe ve artık ıslaklıktan parlamakta olan amımı görmeleri ile, ikisi de inleyerek ellerini önlerine bastırdılar. Sanki birşeye engel olmaya çalışır gibi bir halleri vardı. Daha sonra öğrenecektim ki, o görüntüyle neredeyse heyecandan boşalacaklarmış. Benim dikkatli dikkatli ellerinin altındaki şeylere baktığımı anladıklarında, ayağa kalkıp bir çırpıda şortlarından kurtuldular. Kocaman, damarlı ve başları neredeyse morarmış yaraklarını ellerine aldıklarında, biran için öyle korkutmuşlardı ki beni, neredeyse dönüp kaçacaktım. Ama ikisi de usulca yanıma yaklaşıp, sıvazladıkları yaraklarına dokunmam için birer elimi alıp kavramamı sağladıklarında korkum biraz azalmıştı. Öyle sıcak ve sertlerdi ki, onlarda da hiç tüy yoktu.

Ben yaraklarını acemice tutup, usul usul sıkarken, her ikisi de acı çeker gibi inlemiş, hemen ardından da yaraklarının başından bir iki damla sıvı akmıştı. Canlarını yaktığımı güşünüp hemen bırakıvermiştim, ama tekrar ellerimi alıp üzerlerine bastırdılar. Ulaş, “Şu halimize bak prenses, yaraklarımız dokunuşun için ağlıyorlar, onları böyle mi bırakacaksın?” dedi. Burak da bir yandan kendini elime bastırırken, bir yandan da acı çeker gibi, “Bizi öldür ama bu halde bırakma kardeşim, senin için yanıyoruz!” dedi. Sözleri dokunuşları kadar etkiliyor, bacaklarımın arasından ılık ılık akan ıslaklığımı hissediyordum. Bu durum artık beni utandırmıyordu, ama amımdaki bu yangını nasıl söndüreceğimi bilemiyordum. Tereddütle yaraklarından ellerimi çekip, elimi amıma götürerek bastırdım ve utanarak, “Akıyor, durduramıyorum, hem de sızlıyor!” dedim. İhtiyaçtan ağlamaya başlamıştım ve gözlerimden akan yaşları görmesinler diye başımı yere eğmiştim. Ben daha cümlemi tamamlar tamamlamaz, ikisinden inlemeyle kükreme arası bir ses çıkmış ve beni yakalayıp yatağa sere serpe yatırmışlardı bile.

Bir yandan tüm vücudumu yalayıp öperlerken, bir yandan da zar zor anlayabildiğim şekilde bir şeyler mırıldanıyorlardı. “Bu nasıl bir güzellik! Bu nasıl bir masumiyet! Kokusu sarhoş ediyor!” diyorlardı. Sesler, eller ve ağızlar birbirine karışmış, kimin ne yaptığını algılayamaz olmuştum. Bacaklarım iki yana ayrılıp, sırıl sıklam amımı biri yalamaya ve emmeye başladığında gözümün önü kararmıştı. Resmen dünyayla bağlantım kesilmiş, kasılmaya ve titremeye başlamıştım. Ama haz içimde büyüdükçe büyümüş ve tüm sinir uçlarıma yayılmıştı. Sanki nefes almayı bırakmış, sadece titriyor ve bu inanılmaz olağan üstü zevki hissetmeye odaklanmıştım. İlk algıladığım şey, iki yanımda iki kulak mememi sanki dünyanın en güzel şekerini emer gibi emen iki ağız olmuştu. Ara ara kulağıma fısıldanan kelimeleri ise duyuyor, ama anlamlarını kavrayamıyordum. Beynim tamamen işlevden çıkmıştı sanki. Sonra birden ikisi de yok olmuş ve sarsılmaya başlamıştım.

“Nefes al aşkım! Bebeğim nefes al, geçti!” dediklerini anlamamla birlikte derin bir nefes almam da bir olmuştu. Ciğerlerim içime çektiğim hava değil de, sanki sıvı ateşmişçesine yanıyordu ve gözlerimden halen yaşlar süzülüyordu. Ama az önce yaşadığım haz öylesine sersemleticiydi ki, acı umurumda bile değildi o anda. Endişeyle yüzüme bakan iki çift göze dikkatle bakarak, “Az önce yıldızlara çıktım!” dedim. Ne dediğimin farkında bile değildim o anda. Daha önce buna benzer bir şeyi hiç yaşamamıştım. Cinsel konularda öyle tecrübesizdim ki, mastürbasyon bile yapmamıştım ve ilk deneyimimi böylesine mükemmel iki adamla birden yaşamak küçük bedenime fazla gelmişti. Benim bu sözümü duyduktan sonra, önce her ikisi de gözlerinin içi parlayarak gülümsemiş, hemen ardından inleyerek yaraklarını iki yanımdan kalçalarıma bastırıp, yüzlerini boynuma gömmüşlerdi.

Tüm acemiliğime rağmen, benim az önce ihtiyaç halinde hissettiğim acıyı onların da hissettiğini anlamış ve benim mutlu olduğum gibi onlar da mutlu olsunlar istemiştim. Evet, bilim kadını olmak isteyen biri olarak, insan bedenini bildiğimi sanıyordum, ama onlara nasıl zevk vereceğim konusunda en ufak bir fikrim yoktu aslında. Erkekler söz konusu olduğunda, her zaman son derece cahil olmuştum. Şimdiyse en ihtiyacım olduğu anda ne yapacağımı bilemiyordum. Sonunda içgüdülerime güvenerek, onların bana yaptığını, ben de onlara yapmaya karar verdim. Yerimden doğrulmaya kalkınca önce itiraz ettiler, her ikisi tekrar birer mememi ağızlarına alarak, tekrar bana zevk vermeye başlamışlardı. Ama sıra bendeydi bu sefer. Onların itirazlarına kulak asmayarak doğrulup, dizlerimin üzerine oturdum. İkisi iki yanımda hafif yan dönmüş şekilde yatıyorlardı. Yaraklarının başları artık morarmaya başlamıştı. Ellerimi öne uzatıp her ikisini de kavradım ve onların yaptığını gördüğüm şekilde sıvazlamaya başladım. Önce şaşırmışlardı, sonra ne yaptığımı anlayınca birbirlerine biraz daha yaklaşarak sırtüstü yatmışlardı. İki elimle ikisini de sıvazlamaya çalışıyordum, ama öyle irilerdi ki, her iki elimin de parmakları kavuşmuyordu.

Sonra onların bana yaptığı ve benim beynimi ızgaraya çeviren hareketi hatırlayıp gülümsedim. Öne eğilip, yavaşça önce birinin, sonra diğerinin yarağının başını öptüm. Bu hareketim istediğim sonucu vermiş, her ikisi de inleyerek yaraklarının diplerini tutup sıkmaya başlamışlardı. Neden kendilerini engellediklerini anlayamıyordum. Resmen benim yaşadığım o muhteşem patlamayı yaşamamak için sıkıyorlardı kendilerini. Ben kaşlarımı çatıp onlara bakınca, beni tutup tekrar sırtüstü yatağa yatırdılar ve bu sefer dizlerinin üzerine çıkan onlar olmuştu. Başımın iki yanında dizlerini olabildiğince iki yana açarak, yaraklarını dudağıma ve yüzüme sürmeye başladılar. Aynı anda, “Yala!” diye emrettiler bana. Neye uğradığımı şaşırmıştım, ama dediklerini yapmak için dilimi dışarı uzattım. Bir biri, bir diğeri yarağını ağzıma sürtüyor, dudaklarımı zorlayarak ağzımı açmamı sağlıyorlardı. Sonunda istediklerini yapıp ağzımı açtığımda, iri yaraklardan biri ağzıma girip çıkmaya başladı. Ucundan bir iki damla sıvı akıyor, ağzıma girip çıktıkça dilimin üstüne sürülüyordu. Tadını alınca, bacaklarımın arasındaki sızının tekrar dayanılmayacak noktaya geldiğini hissetmeye başladım. Hevesle daha fazlasını tadabilmek için, yarak ağzıma girdikçe dilimle etrafını yalamaya başladım.

Bu arada bacaklarım tekrar iki yana açılmış, biri tekrar amımı yalayıp yutmaya başlamıştı. Öylesine ıslanmıştım ki, vıcık vıcık sesleri duyabiliyordum, ama umurumda değildi o an. Sonra amımın dudakları arasında gezinen dil yavaşça deliğimin içini yoklamaya başladı. Hem korkuyordum, hem de ihtiyaçla kıvranıyordum. Kaçınılmaz acının geleceğini biliyordum, bu konuda okulda bir eğitim almıştık, ama orda anlatılan şeylerin burada aldığım zevkle uzaktan yakından alakası yoktu. Sonunda acıyla baş etmeye karar verdim, bu hazzı istiyordum, hatta daha fazlasını istiyordum. İlk defa bu kadar yaşadığımı hissediyordum. Amımdaki dudaklar uzaklaşıp, yerine daha sert bir şey sürtünmeye başladığı zaman, o anın geldiğini anlamıştım. Aynı anda ağzımdaki yarak da çıkmış, Burak tepemde, gözlerime bakarak, “Başta azıcık acıyacak prenses, ama söz, sonra yıldızların da ötesine çıkacağız seninle” dedi. Hiçbir şey söyleyemedim, sadece ‘Tamam!’ anlamında başımı salladım. Gözümden tekrar bir damla yaş süzüldü. Burak eğilip dudaklarıyla gözyaşımı yakaladı ve ağzını ağzıma kapadı. Delirmiş gibi öpüyor, dilimi ağzının içine çekip emiyordu. Zevk içinde aynı şiddetle karşılık verip, onu öpmeye başlamıştım. Öpüyor, dilini, dudaklarını emiyordum. Bu sırada Ulaş’ın yarağını amımın girişine sürtüp içime girmeye hazırlandığını hissediyor, bu bekleyiş beni daha da azdırıyordu.

Sonunda dudaklarımı bir saniye için dudaklarından ayırdığımda, Ulaş’a bakıp resmen yalvardım, “Ne olur sok artık!” diye. Benim ağzımdan çıkan cümleyle birlikte son kontrolünü de kaybeden Ulaş, yarağının başını amımdan içeri soktu. Olağanüstü hazla sırtım bükülüp inlerken, bir anda içimde birşeyler parçalanırcasına keskin bir acı hissettim. İnlemem dudaklarımın arasında kalmış, acıyla nefesim kesilmişti. Ulaş o anda durmuş ve içim tamamen onunla doluyken kıpırdamadan beklemeye başlamıştı. Burak da, “Şimdi bitecek aşkım, hepsi buydu, kasma kendini, nefes al, öp beni!” diyerek tekrar dudaklarıma yapışmıştı. Gerçekten de bir süre sonra acı yerini zevke bırakmaya başlamıştı. Şimdi hareket etme ihtiyacı hissediyor, içimdeki yarağı daha fazla hissedebilmek için çırpınıyordum. Kendimi Ulaş’a doğru ittiğimde, Ulaş mesajı almış ve o da yavaş yavaş hareket etmeye başlamıştı. İçimde tekrar aynı müthiş patlamanın yaşanacağını hissedebiliyordum. Gözlerim kararmaya başladığında inleyerek kendimi ona daha fazla yaklaştırmaya çalışıyordum.

Burak ise tekrar iri yarağını ağzıma dayamıştı, morarmış başından sızan sıvı dudaklarıma sürülüyordu. Öyle azmıştım ki, ne yaptığımın bile bilincinde değildim. Açlıktan ölmüş gibi Burak’ın yarağına saldırmış ve deli gibi emmeye başlamıştım. Bir yandan da iki elimle birden gövdesini sarıyor, kendime daha fazla yaklaştırmaya çalışıyordum. Elim taşaklarına değdiğinde, avuçlayıp hafif hafif sıkarak yoğurmaya başlamıştım. Tamamen içgüdüsel hareket ediyordum. Amıma girip çıkan Ulaş’ın iri yarağını karnımda hissederken, aynı anda da Burak’ın yarağını kana kana emiyordum. Burak kasılarak kendini geri çektiğinde, yarağının birazı ağzımdan çıktı. Ben de isyanla taşaklarına asılıp onu tekrar kendime çektim. Biberonuna yapışmış ve bırakmak istemeyen bebek gibiydim. Bu tadtan ayrılmak istemiyordum. Onun tadını aldıkça amımda hissettiğim sızı daha da artıyordu. Ulaş amıma hızlı hızlı girip çıkarken, ben artık kasıla kasıla, titreye titreye orgazm oluyordum. Tanrım, nasıl bir zevkti bu? Zevkten ölünebilseydi, o anda ölebilirdim.

Çok geçmeden Ulaş yarağını taşaklarına kadar amıma gömüp, döllerini ılık ılık içime akıtırken, aynı anda Burak da ağzımda patlamış, döllerini boğazımdan mideme yollamıştı. Kasılmalarımla birlikte, amım resmen Ulaş’ın sikini sağmaya ve içinde kalan ne varsa somurmaya başlamıştı. Ağzımla da aynını Burak’ın yarağına yapıyordum. Orgazm sarsıntılarım bitip de sonunda yeryüzüne indiğimde, halen Ulaş’ın yarağı amımda, Burak’ınki de ağzımdaydı. Yavaşça beni incitmeden çıkarlarken, benden de son bir zevk iniltisi çıktı. İkisi de nefes nefese iki yanıma yatıp, sıkı sıkıya bana sarılmış, biri bir mememi, diğeri öbür mememi avuçlamış, yüzlerini boynuma gömmüşlerdi…

Rehavetten gözlerim kapanmıştı. O halde ne kadar yattık bilmiyorum. Amımdaki tatlı sızıyı hissedip gözlerimi açtım. Şimdi de Burak sokuyordu yarağını amıma. Aynı anda da Ulaş kulak mememi emmeye başlamıştı. Boynuma acısız bir ısırık attı ve “Öyle daracık bir amın var ki, aklımı kaçıracaktım!” diyerek dudaklarıma yumuldu. Burak da amımdaki yarağıyla beni çıldırtmaya devam ederken, “Hele o ağzın! Böyle bir şeyi hiç yaşamamıştım. İliğimi kuruttun küçüğüm! Böylesine isteyerek, zevk alarak yarağımı emen biriyle hiç karşılaşmamıştım. Ölüyorum sandım bebeğim, uçurdun bizi. Biz deneyimlerimizi kullanarak seni kendimize köle etmeyi planlarken, sen bizi mahvettin!” dedi. Ulaş ise, “Artık senden ayrı kalmamız mümkün değil. Seni hergün hergece sikmezsek ölürüz. Sen bizimsin, anladın mı?” dedi.

Sözlerinden başım dönüyordu. Burak amımı hızlı hızlı sikerken, ben tekrar kasılmaya va sessiz çığlıklar atmaya başladım. Kaçıncıya orgazm olduğumu bilmiyordum. Her biri birbirinden muazzam orgazmlar yaşamıştım ve şuanda Burak’ın hızla pompalayan yarağıyla resmen işer gibi boşalıyor, neye uğradığımı şaşırıyordum. Burak amıma boşalırken, Ulaş çığlığımı dudaklarıyla engelleyip, beni derin derin öpüyordu. Burak boşaldığı halde yarağını amıma halen yavaş yavaş sokup çıkartmaya devam ediyor, sanki bırakmaya dayanamıyordu. Gözlerim tekrar kapanmak üzereyken, birinin kulağıma ısrarla aynı iki cümleyi söylediğini duyuyordum, ama kim olduğunu ayırd edemiyordum. “Bizim olduğunu söyle! Canımızın istediği zaman seni istediğimiz gibi sikebileceğimizi söyle!” diyordu.